Bu Blogda Ara

2 Mart 2012 Cuma

Take Five


   Her dinleyicinin kendi adına bir ilki, bir başlangıç hikayesi vardır. Benimki de 1980'lerin başlarına dayanan bir hikaye. Beş altı yaşlarındayken evimizde Saba marka, tek kasetçalar bir cihaz vardı. Cihaz dememin nedeni, bildiğimiz kasetçalarlara dahi pek benzememesi. Yassı ve geniş bir yüzey üzerinde, yukarı doğru açılan bir kapak ve bu kapağın önünde beş veya altı butonluk bir takımdan ibaret duran bu cihaz, şaşırtıcı derecede temiz bir sese ve iyi sayılabilecek ses kayıt özelliğine sahipti. Benim çocukluğum da bu cihazla oynayarak geçti diyebilirim. Çok da net hatırlamamakla beraber, o zamanlar gümrük memuru olarak çalışan eniştemin bulup getirdiği bir cihaz olduğu aklımda kalmış. 

   Bu cihazla oyunlarım çok da müzik dinleme amaçlı olmamasına rağmen, bir kasetçalar ile oyun oynamanın kaçınılmaz yan etkilerinden birisi de müzik dinlemek oluyor haliyle. Bu oyunların değişilmez enstrümanları da; dil, din, ırk, mezhep gözetmeksizin evde bulabildiğim her nevi kaset olunca, bazı kasetlerin üzerinde geri döndürülemez hasarlar bırakmak çok da beklenmedik bir sonuç olmasa gerek. Belki de benim kasetler üzerinde bıraktığım bu hasarlar, babamı yenilerini edinmeye teşvik etmiştir. Ancak yine 1980'lerde, istediğiniz alışveriş merkezine gidip (alışveriş merkezi mi dedim ben), içeride bir müzik markete girip (sanırım o devirde karşılığı İMÇ çarşısı 6. blok, kasetçiler kısmı), caz reyonuna göz gezdirip (caz reyonu, tabi ki, neden düşünemedim) keyfinize hitap edeni seçmek çok da kolay olmasa gerek ki, babam da bir arkadaşının plak koleksiyonundan kayıt yaptırmayı tercih ediyordu. Veya sadece dar gelirli bir ailenin müzik için ayıracak bütçesinin fazla olmamasıydı onu bu yönteme iten. Nihayetinde, sebeplerinden bağımsız olarak çok keyifli sonuçlar doğuran bir rastlantıdır bu benim için. Çünkü bahsettiğim arkadaşı, o zamanlar otomobil tamirhanesi olan babamın bir müşterisi, çok da bildik bir isim. Teoman Baber. TRT'nin eski radyocularından önemli bir caz duayeni. 2007 yılının mayıs ayında vefat etmiş ve bunu ben de çok sonradan öğrendim. 

   Hikayenin bu detayları benim için çok net değil aslında. Ben babamın anlattığı kadarını biliyor ve hatırlıyorum. Teoman Baber adını da ondan duymuştum, arşivinin büyüklüğü ve kendisi için önemini de. Plaklarına bebek gibi baktığını söylerdi babam. Hatta bazen TRT arşivinde sevdiği kayıtları bulamadığında, programında çalmak için kendi arşivinden kayıtlar götürdüğünden bahsederdi. Yine babamın anlattığı kadarı ile hatırlıyorum, "Teoman Baber ile Caz Saati" adı ile bir televizyon programı yaptığını. Ve yine babamın mırıldandığı melodiye dayanarak, programın jeneriğinin meşhur "C'est Si Bon" olduğuna kanaat getirdim. Her nasılsa, çocukluk hatıralarım arasında, televizyonda bu jenerik ile yayınlanan bir müzik programı hatırlar gibiyim ama zihnim bu konuda en basit detaydan bile yoksun durumda. Yıllar sonra ölümü üzerine, kızının ağzından bir yazıyı internet üzerinden okurken, onun da çocukluğunda babasının vesilesi ile dinlediği "Take Five" ile caz serüvenine başladığını öğrenince, benzerlik doğal olarak bende bir gülümseme yarattı. Çünkü arada çok büyük nesil farkı olsa da, aynı Teoman Baber'in vesilesi ile ve aynı şarkı ile aynı serüvene gönül vermişiz. En azından, bu hikayeyi anlatırken, hatırladığım kadarı ile de olsa Türkiye için caz üzerinde çok büyük emeği bulunan önemli bir caz severi anmış ve rahmet dilemiş olmak istedim. Bu nedenle bu detaylara yer verdim.

   İşte babamın Teoman Baber'den aldığından bahsettiği kayıtlardan birisiydi sanırım. Üzerindeki yazı bugün hepimiz için oldukça tanıdık olsa da, o gün benim için son derece "başka galaksiden bir ananas likörü satıcısının" ismi gibiydi. Hem İngilizce anlamayışım hem de isimlere uzak oluşum nedeni ile, dilim döndüğü kadar telaffuz ettiğim, ancak zihnimde oldukça yer etmiş olan kayıt... "Dave Brubeck & Quartet - Time Out". Kasetin A-1 parçası "Take Five". O gün sadece hoşuma giden bir ritme sahip olduğu için dinlediğim o şarkının, aslında batı müziğinde çok rastlanmayan 5/4 vuruş bir parça olduğunu ve Dave Brubeck'in Türkiye esinlenmelerinin şarkıda katkısı olduğunu bilmem ne kadar imkansızsa, bestecisi "Paul Desmond" ile ilgili bir bilgiye ulaşmam da o derece imkansızdı (açıverseymişim ya internet üzerinden hemen bir google sayfası). Yaşım ilerleyince öğrendim o detayları. Ancak Take Five etkisinden yakalanınca kurtulmak imkansız gibi birşey. İlerleyen yaşınızda ne dinlerseniz dinleyin, hangi yöne giderseniz gidin, eninde sonunda bu şarkının büyülü altyapısı duyduğunuz her yerde sizi yakalayıp yörüngesine alıyor. Paul Desmond'un kendi anlatımı ile, bir "single" veya liste başı olmak için değil de, daha çok "Joe Morello" için bir davul solosu maksadıyla yazılan bu şarkı, benim de caz ile tanışmama vesile olan şarkı. 

   Bahsi geçmişken, Joe Morello da, 2011'in mart ayında hayata gözlerini yummuş. Sanırım son dönemlerdeki kayıplar sonrasında dünya davulcusuz kaldı. Yeni bir "Buddy Rich" veya Joe Morello yetişeceğine çok fazla inancım yok. Yetişse bile, çok yakın dönemde olmayacaktır düşüncesi, bir davulcunun o kabiliyete gelmesi için gereken tecrübeyi göz önünde bulundurunca, insanı karamsarlığa sürüklüyor.

   Aslında hikayenin özü bu kadar. Yıllar geçtikçe, Take Five karşıma onlarca değişik türü ve yüzlerce yorumu ile çıktı. 45 rpm kayıtları, orkestra kayıtları, Dave Brubeck Quartet veya başkaları tarafından kaydedilmiş muhteşem canlı kayıtlar... İçlerinde en ilginç olanı sanırım "Aziza Mustafa Zadeh" tarafından kaydedileniydi. "Jazziza" albümünde yer alan kayıt, tam da Zadeh'ten beklenecek bir yorumdu diyebilirim. Bunu dinlediğimde, aklıma ilk olarak gelen düşünce, "bundan daha ilginç bir take five yorumlaması olamaz herhalde" şeklindeydi. Olabilirmiş, ben erken konuşmuşum. Gençliğin yarısı erken konuşarak harcanır zaten, değil mi ? Diğer yarısı da, erken konuşmalarımızın tekzipleri ile... Geçen sene (2011), bir arkadaşım, bana bağlantıda verdiğim videoyu izletti. Aslında birkaç yıl olmuş albüm çıkalı fakat ben biraz geç denk gelmişim. Take Five büyüsü işte böyle birşeydir. Hangi enstrüman ile çalınırsa çalınsın, hangi ritm seti kullanılırsa kullanılsın, tarz ne olursa olsun ve kim çalarsa çalsın, duyduğunuz an ağzınızdan "oha lan Take Five" şeklinde çıkıveriyor bu parçayı her haliyle tanıyor olmanın verdiği heyecanın en kaba haliyle sözcüklere çevrilmişi. Burda da, Pakistanlı Sachal Studios Orchestra, bizi şaşırtsa da, ters köşeye yatıramıyor ve keyifli çalışmalarının Take Five oluşu daha vurulan ilk ritmle beynimizde yankılanıyor.

   Beni oldukça heyecanlandıran bu yorumun "YouTube" linkini sizlerle paylaşıp, albümü almak isteyebilecek arkadaşlarım için de, "Sachal Studios Orchestra" resmi sitesi ve bu parçanın yer aldığı caz albümü için bir satın alma bağlantısı veriyorum. Yine aşağıda, albümdeki diğer parçaların bir listesini ve albüm kapak resmini bulabilirsiniz. Albümdeki diğer yorumlar, Take Five kadar etkileyici ve güçlü değiller ancak hepsi çok ünlü, hepsi çok keyifli ve her şarkıya farklı birer lezzet katabilmişler. Bu arada, yine aşağıda verdiğim bağlantıdan da ulaşabileceğiniz internet siteleri üzerinde, tüm parçaların küçük bir tanıtımını dinleme imkanınız var. 

   Sabredip okuyanlara şimdiden teşekkürler...




Şarkı Listesi

1- Take Five
2- Desafinado
3- Mountain Dance (Raga)
4- Garota De Ipanema
5- Misty
6- Samba De Verao
7- This Guy's in Love With You
8- Garota De Ipanema (Raga)


Burdan YouTube üzerindeki videoyu izleyebilirsiniz:


http://sachal-music.com/

Jazz— Interpretations of Jazz Standards & Bossa Nova

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder