Bu Blogda Ara

16 Mart 2012 Cuma

The Music of America ...

   Zaman insanın tüm yargılarını ve düşüncelerini sinsi sinsi kıkırdayarak değiştirir. Bir gün kesin gerceğiniz olan fikirler, bir süre sonra yerini yenilerine bırakıverir ve artık o yeni fikirler kesin gerçekleriniz oluvermiştir. İnsanı gülümseten tarafı ise, başka bir değişim gününün geleceğinden emin olabilmektir. Her konuda olduğu gibi, müzik serüvenimizde de buna çokça rastlayabiliriz. Benim kişisel serüvenimde de "Miles Davis" bundan nasibini alanlardan biri olmuştur.

   Caz ile ilk tanıştığım yıllarda, yaşım da çok küçük olduğu için adını bile duymadığım, sonraları genç yaşlarımda büyük hayranlık beslediğim, bir dönem rock etkili albümleri ile tanışınca tekrar soğuduğum ancak sonradan geri dönüş yaparak yine listemde yukarılara işlediğim bir isim Miles Davis. Oysa ben de kimmişim ki, Miles Davis'i eleştrip onu sıralamalara koymuşum, değil mi ? Tartışmasız caz tarihinin en ilginç trompetçisi ve eğer trompet denilen enstrümanın bir virtüözlük mertebesi varsa, bunun da ilk talibi. Adı söylenildiğinde akan sular duran cazcı Miles Davis.

   Yazıya başlık olarak verdiğim isim, The Music of America, Wynton Marsalis'in yeni albümü. Miles Davis ile ilgili bir giriş yapma nedenim ise, 1986 Vancouver Uluslararası Caz Festivali ve yaşanan müthiş hikaye. Miles Davis sahne alırken, Wynton Marsalis sahneye davetsiz atlayıp trompet çalmak istiyor ancak Davis kendisini pek de kibar olmayan ifadeler ile sahneden kovuyor. Marsalis'in ısrarı üzerine ise kendini kanıtlamasını isteyerek küçük düşürüyor. Ben Marsalis'in yerinde olsaydım, Miles Davis gibi bir dev ile aramda bu olay geçtikten sonra, kesinlikle müziği bırakır veya başka bir türe yönelirdim. Ne de olsa; caz demek Miles demek, Miles demek caz demek. Hele ki zaten bütün duayenlerin eleştiri oklarının hedefi olmuşken caz hayatı boyunca, bu kadarı da fazla gelebilir insana.

   Başka tarafından bakalım bir de bu olaya. Miles Davis benim için önemli bir isim. Hem de çok... Onun trompetten aldığı seslerin ne kadar özel ve özenli olduğunun da farkındayım, temposunun ne kadar zorlayıcı ve üst düzey olduğunun da... Ancak Miles Davis'i, asla büyük cazcılarla kıyaslamamamın bir gerekçesini de kenarda hazır tutuyorum. Caz, klasik bir tarz. Popülarite kaygısı gütmeksizin, meraklısına pazarlanır ve yer bulduğu ortamlarda çalınır veya dinlenir. Hele ki, mainstream ve yakın çevresi, biraz da gönüllü işidir. Miles Davis'in de "cool" ve "fusion" çalışmaları, özellikle de John Coltrane ile birlikte olanlar, beni de dinledikçe benden alıyor. Ancak bu hiçbir zaman için, benim gözümde popülist kaygılarla altyapı değişikliğine gitmiş bir pop veya rock caz sanatçısı izlenimini silemiyor. Bu tarzı ile benim gözümde büyüklüğü kadar küçülüyor Davis. Gençlere caz sevdirelim tadında bir enternasyonel arabulucu edası, hiç mi hiç yakışmıyor böyle büyük üstada bence. Kimse, eline trompetini aldığı zaman Marsalis veya başka bir trompetçiden çok daha yetenekli veya üstün olduğunu inkar edemez ama bir dönemden sonra yaptığı müziğin de arkasında duracak olanlar, klasik caz kültüne ihanet etmiş olurlar.

   Ben demiyorum ki, Davis'in yaptığı geç dönem müzik dinlenmez, kötüdür, kalitesizdir.. O farklı birşey. "Louis Armstrong" çok güzel söylemiş bir söyleşisinde, "iki çeşit müzik vardır, iyi müzik ve kötü müzik. ben iyisini dinlerim". Konuyu özetleyen bir bakış açısı bu. Davis'in yaptığı son dönem müzik de, iyi müziktir, ve ben de dinlerim. Ama caz perspektifinden de göğsümü gere gere ve haddimi düşünmeyerek eleştiririm. En azından, bunu yaptıktan sonra, birilerini eleştirirken maksimum dikkat sergileyip, sınırları çizmek gerekir. Tarihin en çok satan caz albümünü yapmak adına sound değiştirdikten sonra, birilerini klasik olmakla, yenilik getirememekle veya tempoya ayak uyduramamakla suçlarsanız, sizi de birileri ile kıyaslarlar. Kaldı ki, caz tarihi nice efsanelere sahip, bunların hepsi kendi mağrur çerçevesinin sınırlarını çizip daha naif söylemlerle katkıda bulunmuşlar sürece. Davis ise, hayatı boyunca bu naif tarzdan yoksun ve bir üst basamaktan bakan bir tavır sergilemiş. Sevemediğim tarafı da bu aslında.

   Herşeye rağmen, bu yazıya Miles Davis ile girme nedenim, eleştirmek değil de, artık yaşamadığı için hakkında yazamayacağım bir caz efsanesi ile ilgili birşeyler söyleyebilmekti. Ne kadar benim bakış açımdan  eleştiriye açık tarafları olsa da, farklı kişiliği, trompet yeteneği ve elini attığı her işte çok başarılı olmasını sağlayan üstün zekası ile caz tarihinin yine de en önemli isimlerinden biri. Serüvene renk katan bir adam.

  Konuya dönecek olursak, caz demek kimse demek değildir, kimsenin adı da caz için bir yol tabelası değildir. İsim ne kadar büyük olursa olsun. Dolayısı ile, Davis veya bir başkası ne derse desin, Wynton Marsalis caz yapıyor. Güzel de yapıyor benim kanımca. Dinlerken beni eskilere götürüyor en azından, birçok parçasıyla. Üstelik bence iyi de bir trompetçi. Beklentileri nerede tuttuğumuz ile alakalı biraz da, elimizdekinden ne keyif alacağımız. Herkes bir "Louis Armstrong" veya "Dizzy Gilespie" beklentisi içerisinde, konu trompetten açıldığı zaman ancak, benden duyduğunuz için üzgünüm, ikisi de Hakkın rahmetine kavuştular. Elimizde Wynton Marsalis var. Üstelik o dönemlerden kalma bir müzik yapıyor. Eleştirilen bir tarafı olmasına rağmen bu aynı zamanda övgüye değer de bir iş çıkartmasına neden oluyor bence. En nihayetinde belirli bir müzik evrimini tamamlamış ama bir yandan da eski lezzetleri hatırlatabilen bir müzik.

   Albüm, kısaca Amerikan müzik serüvenini anlatmaya çalışmış. Kıtanın her tarafından çok fazla unsur barındıran bir yapısı var. Gospel motiflerinden tutun da, latin caz ritimlerine, klasik big band döneminden daha modern bebop denemelerine hatta country armonilerine kadar her türden birşeyler katmış albüme Marsalis. Gerçi onun en çok eleştirilen tarafı da, renginin belli olmaması ve bir yönde gitmektense her yere sıçrıyor olması ama bu albümün özelinde güzel olmuş. Amacına da uygun olmuş diyebiliriz. Bir başyapıt beklentisi ile dinlemediğiniz sürece, keyifli bir albüm. Ben keyifle dinliyorum şu an.

   Ocak 2012 çıkış tarihi. Bu sene içerisinde çıkan albümleri dinleyip seçmeye çalışırken, en çok hoşuma giden albüm oldu diyebilirim. Can alıcı ustaların yeni çalışmalarını hazır tüketip tanıtmışken, elde kalanın en iyisi de bu. Sonuçta satışından kar almıyorum, tek amacım dinleyip beğendiklerimi paylaşmak ve bu nedenle de eğrisini doğrusunu bir arada yazıyorum. Bu albümün de aşağı bakan tarafları var. Davul ve ritimler beni hiç tatmin etmedi açıkcası. Ritimlere bakarak konuşursak, cazdan çok 1960'lardan kalma 4 kişilik pop rock grubu kokusu var. Ancak Marsalis'in trompetine odaklanarak dinlerseniz ve kalanı gözardı ederseniz, bu açığı kapatabilecek kadar potansiyeli olan bi albüm.

   YouTube ve satın alma bağlantıları aşağıda. Videolar bu albüm ile ilgili değiller, Marsalis'ten örnekler vermek için verdim sadece. Albümü kendiniz deneyin...



CD 1 
 Express Crossing (Astride Iron Horses) – from: Jazz: 6 1/2 Syncopated Movements 5:12 
“D” in the Key of “F” (Now the Blues) – from: Jazz: 6 1/2 Syncopated Movements 5:16 
 Jump – from: Jump Start - The Mastery of Melancholy 4:23 
 Station Call – from: Big Train 2:10 
 The Caboose – from: Big Train 7:08 
 Church: Renewing Vows (Instrumental) – from: Sweet Release & Ghost Story 7:19 
 Go, Possum, Go (Instrumental) – from: Reeltime 2:02 
 Jean-Louis Is Everywhere – from: The Marciac Suite 4:56 
 For My Kids at the Collège of Marciac – from: The Marciac Suite 4:02 
 Sunflowers – from: The Marciac Suite 9:58  
 Hellbound Highball (Instrumental) – from: At The Octoroon Balls - String Quartet No. 1 8:21 
 The Fiddler’s March (Instrumental) – from: At The Octoroon Balls - String Quartet No. 1 3:27 
Movement 1: Jubal Step – from: All Rise 11:22 
 Movement 12: I Am (Don’t You Run From Me) – from: All Rise 11:53 

 CD 2 
 The Majesty Of The Blues (The Puheeman Strut) – from: The Majesty Of The Blues 15:07 
 The Dance – from: Jump Start - The Mastery of Melancholy 3:38 
 Move Over – from: Blood on the Fields 10:04 
 Double Rondo On The River (Pedro’s Getaway) – from: Tune in Tomorrow 9:27 
 Spring Yaoundé – from: Citi Movement 6:00 
 Soul For Sale – from: Blood on the Fields 6:08 
 Altar Call – from: In This House On This Morning 1:29 
 In The Sweet Embrace of LifeSermon: Holy Ghost – from: In This House On This Morning 16:04 
The Death Of Jazz – from: The Majesty of the Blues 12:39 
 Oh, But On The Third Day (Happy Feet Blues) – from: The Majesty of the Blues 6:45


Miles Davis ile aralarında geçen olayın haberi:



Tom Cat Blues - Wynton Marsalis at Jazz in Marciac 2011 



Dead Man Blues - Wynton Marsalis at Jazz in Marciac 2011   






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder