Bu Blogda Ara

11 Mart 2012 Pazar

Come Sunday !

   Öylesine internette geziniyordum pazar sabahı. Tesadüfün böylesi ya, henüz dün gece "Amy Winehouse" belgeseli getirdi bana kardeşimin eşi. Hemen bir gözatıverdim tabi merakımı gidermek için. Amy Winehouse benim için özel bir isimdi, askerlik günlerimi kolaylaştıran, mesai sonrası beni sakinleştiren tek sesti diyebilirim. O'nsuz uniforma günleri daha zor geçerdi, bundan eminim. Her gece yatmadan önce, nizamiye içerisindeki tek servetim olan mp3 çalarımı kulağıma takar, ben uyurken muhtemelen bitecek pillerin maliyetini de göze alır, onun sesiyle uyurdum. Ölümüne oldukça üzülmüştüm. Tesadüf nerede, değil mi ? Tam da bu sabah internette dolanırken rastladım, Amy Winehouse'un babasının grammy ödüllerindeki sözlerine. Dikkat etmemişim bu sabaha kadar. Son olarak söyledikleri beni gülümsetti. "Etta James", "Whitney Houston" ve kendi kızının yakın tarihlerde sıra ile ölümüne gönderme yaparak, "cennette güzel kızlardan oluşan bir koro var..." demiş.

   Herkesin cenneti farklıdır diye düşünürüm. Hayallerindeki resimler de, oraya gitmek için yürüdüğü patikalar da... Ama tüm o patikalar ortak bir yolda kesişmiyorsa, bunların bazıları cennete gitmiyor demektir. Yine de, hangi yolun oraya ulaşacağını bilmeye kimsenin gücü yetmiyor. Ben de, skandallar kraliçesinin; uyuşturucu, bağımlılık, rehabilitasyon ve etik sınırları zorlayan birçok anı ile dolu hayatında yürüdüğü patikaların onu nereye ulaştırdığını bilemiyorum ancak bastığı her adımın iz bıraktığı ve daha yıllarca çok konuşulacağı kesin. Kalben, en azından kendi hayal ettiği cennette olmasını diliyorum. 

   Bu şekilde ayrıldım okuduğum sayfadan da, biraz hüzünlü, biraz da düşünceli. Cennet tanımı ile dünyadaki uğraşıların arasında yürüdüğümüz yolları, bazı keyif anları için ödenilen bedelleri düşünerek. Yeni çıkan albümlere bakınmak istedim, biraz da bu fikirlerden kurtulmak için... Yine bir tesadüftür ki, kapak resminde bir kilise çizimi gördüğüm bir albümde durakladım. Belki dakikalarca düşünedurduğum cennet tasfirleri, algımı o kapak resmine odaklamıştır, bilemiyorum. Kiliseye gitmesem de ve bu dinin bir mensubu olmasam da, kilise müziği beni oldukça etkilemiştir hayatım boyunca. Sadece gospel ve blues/soul vokalistlerinin doyumsuz zenci gırtlağından da bahsetmiyorum. Klasik ilahileri dahi keyifli gelir bana kiliselerin. Yine sadece kiliseler de değil aslında, değişik ritimlerle yoğrulmuş tasavvuf etkili parçalar ve hatta bazen Musevi ilahileri de aynı etkiyi yaratabiliyor üzerimde. Sanırım genel itibarı ile ilahilere karşı bir zaaf söz konusu. Belki o da benim zihnimdeki cennet resimlerine giden patikanın taşlarından biridir. Merak ederek inceledim albümü ve şu an incelediğime çok memnunum. Albüm 2010 yılında kaydedilmiş bir "Charlie Haden", "Hank Jones" çalışmasıymış. Charlie Haden ile beraber 1995 yılında kaydettikleri "Steal Away" arşivimde zaten vardı. Eğer caz için rahatlıkla, onu diğer müziklerden ayıran en temel özelliklerden birinin bas farkı olduğunu kabul edecek olursak (ki ben kabul ediyorum), bir çırpıda aklımıza gelebilecek en önemli basçılardan biri olan Haden'ın katkısı sanırım su götürmezdir. Bu albüm, 2010 yılında, Hank Jones'un ölümünden kısa süre önce kaydedilmiş ve henüz piyasa sürülmüş. Bu şekli ile bile, tanıtılmaya, zaman ayırıp bir göz atmaya ve dinlemeye değer. Albüm ile ilgili fikirlerimi aktarmaya geçmeden ise, aklıma takılan bir konuyu gündeme de getirmek istiyorum. 

   Benim şahsen bildiğim ünlü bir kadın kontrbasçı (double bass) yok. Belki benim cehaletimdir ancak bugüne dek hiç duymadım. Bir tek "Jennifer Jane Leitham" var ve o da bir transseksüel, yani cinsiyet değiştirerek kadın olmuş. Leitham'ın hikayesi ve caz dünyasının bu enteresan tavrı ile ilgili olarak daha sonra birşeyler yazmayı da düşünüyorum. Vokalistlik kafesinde hapsedilen caz kadınları....

   Albüme dönecek olursak, çok da değişik birşeyler önermiyor, bilmediğimiz lezzetler ile de gelmiyor. Klasik kilise armonileri, usta bir basçı ve usta bir piyanistin düetinden sunulmuş. Açıkça ifade etmem gerekirse, bu tarz müzik ile çok ilgilenmiyorsanız ve bir bas-piyano düeti çok da ilginizi çekmiyorsa, fazla birşey bulamayacağınız bir albüm. Ancak, güneşli bir sabah, kahvaltıdan sonra kahvenizi yudumlarken piyano dinleyip, güçlü bir bas etkisini de yanısıra hissetmek istiyorsanız ve hele ki bu esnada kendi resmettiğiniz cennete giden patikayı düşünmek, çevrenizdeki havayı da bu düşünceye uygun şekilde dağıtmak istiyorsanız, dinlemenizi tavsiye ederim. Tabi ki Charlie Haden gibi bir isim varken, bas-severler özellikle bir göz atmalı. Şarkıların isimlerini resmi sitesindeki listeden kopyaladım, satıra tıklanıldığında, i-tunes bağlantısı veriyor. Ayrıca aşağıda amazon satın alma bağlantısı ve i-tunes bağlantısı da mevcut. Sanatçının resmi kullanıcısı tarafından YouTube üzerinde verilmiş 44 saniyelik bir kayıt dışında video bağlantısı koymaktan kaçındım, telif hakkı sıkıntısı yaşamamak adına...

   Ben albümü dinlemeye koyulduğumda, "neler oluyor burada !" dedim bir an. Odamı dolduran bas vuruşlar, ark plandan hafif bir piyano melodisi... Charlie Haden böyle birşey yapmış olamaz diyecektim ki, bir an rear hoparlörleri öne, frontları ise arkaya bağlamış olduğumu ve subwoofer ayarının da en yüksekte durduğunu farkettim. Sonra gülmeye başladım. Hala da gülüyorum çünkü, müzik kulağına güvenen ve güvendiği için de bu yazıları yazmaya yeltenen bir adam olarak, 3 gün önce temizlediğim bilgisayarımın ses sistemini yanlış bağlamışım ve sadece piyano ve bastan oluşan bir albümü dinleyene kadar bunu anlayamamışım bile ! İronik elbette...

Come Sunday !
Charlie Haden & Hank Jones






Charlie Haden & Hank Jones
God Rest Ye Merry Gentlemen (Preview 44 seconds)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder