Bu Blogda Ara

9 Aralık 2012 Pazar

Krall Kırıklığı...

     Çocukluğunuzdan beri efsanevi caz vokalistlerinin seslerine olan hayranlıkla heyecanlanıp onların artık pek de kolayca ortalıkta bulunmayan eski konser kayıtlarını aramakla zaman geçirince, bir noktadan sonra, artık benim de bugününü takip edebileceğim, önümüzdeki konserini bekleyebileceğim ve canlı bir yayınına denk gelebileceğim bir yıldızım olsun isteyebiliyorsunuz. Daha da acıklısı, bazen bu kişi zaten tam da oradayken, yıllarca bunun farkına da varamayabiliyorsunuz. Ben de Diana Krall'ın çok geç farkına varmıştım. Hatta utanmayı bir kenara bırakarak itiraf edeyim ki, 2000'lerin başında tanışabildim Krall'ın cazibeli sesi ile. Henüz 30'larının başında ve oldukça güzel bir kadın albümün kapağını yeterince baştan çıkartıcı bakışlarla süslerken, aslında albümün içeriğinden çok şey beklemiyorsunuz. Ne de olsa, kapağı yeterince doldurmuşken, çok da iyi müzik yapmaya gerek yoktur. Ne yapsanız bir kitle oluşur. Krall, kapağından vazgeçip albümünü dinlediğimde, beni şaşırtmıştı. Muhteşem bir ses ve bunun kritiğini yapmak beni aşacaktır. Sonraları 4 yaşındayken başladığını öğrendiğim piyano tekniğinin kritiği de beni aşacaktır muhtemelen. Sadece farklı bir deneyim olmuştu o dönem benim için Krall deneyimi ancak sesinin muhteşem olduğu su götürmez bir gerçekti. Bossa Nova'lar ve baladlar da çok yakışmıştı ona.

Balladlar ve Bossa Nova'larla dolu Look of Love albüm kapağı.

     Şimdi itiraf etme gereği hissettim, sesi muhteşemdi ama bazı klasikleri o kadar ağır yorumlamıştı ki, enerjisi eksikti albümün. O hali ile de benim için sadece romantik anların yemek müziği solisti olma tadında kalmıştı. Bir çok yorumunu sadece sesi için dinledim ve keşke biraz daha enerji dolu olsa diye içimden geçirdim. Yine de sevdim Diana Krall'ı çünkü kaliteli kadın vokal bende tarifsiz bir etki bırakıyor. Neden sonra, eski albümlerini de araştırıp "all for you: a dedication to the Nat King Cole Trio" ile karşılaştım. Bu albüm ile geriledi bendeki Diana Krall hayranlığı biraz. Çünkü tıpkı Krall gibi ben de babamın eski albümlerini karıştırarak bulaşmıştım bu müzik arkeolojisine ve Nat Cole Trio'nun da müziği enerji doluydu bilindik hali ile. Bir iki şarkı dışında, yine enerjisi eksikti albümün ve daha önce dinlediğim (aslında o dönem için daha güncel olan) albümünün aksine bu sefer bu eksiklik müziğine kötü yansıyordu. Böylece uzun süre, ölü gecelerin baladcısı olarak kaldı benim için Diana Krall. Keşke o zaman daha çok uğraşıp daha fazla albümüne ulaşsaymışım. İki albümü bir köşede durdu ve ara sıra çıkartıp bunları dinlemekle yetindik. 

All for You albüm kapağı.

     2002 yılında "Live in Paris" ile tekrar dinleme olanağı buldum Diana Krall'ı. Kadro muhteşemdi herşeyden önce. Anthony Wilson, çok da mainstream caz müziğe uygun görünmeyen gitarı büyük ustalıkla adapte ediyor ve John Clayton bu sefer müziğe muhteşem bir enerji ve dinamizm katıyordu. Özellikle benim gibi davula kulak kesilip müziğin kalanını silip atabilen dinleyici tarzına ise asıl etiketi Jeff Hamilton'ın neşeli varlığı yapıştırıyordu. Caz algılarımı birbirine katan bir deneyimdi, o konser kaydından dinlediğim Devil May Care. Hayatımda duyduğum en güzel yorumu olduğundan emindim ve harika bir gitar ve piyano solosu ille beslenmişti. John Clayton da "devil may care" dedirtiyordu performansta. Albümün enerjisi beni öylesine büyülemiştir ki, 2009-2010 yıllarında, beraberimde askere götürdüğüm 4 gb mp3 içerisinde tüm albüm yer alıyordu ve 15 aylık süreyi biraz da bu şarkılarla geçirdim. Tabi Live in Paris sonrası Diana Krall algım da tamamen değişti. Çalıştığı tüm ekip tevazusundan ve naifliğinden bahsediyor ve Krall'ın skandalsız ve güzelliğine rağmen sesine ve sanatına odaklanmış yaşantısı, 2000'lerin popüler kültüründen uzak çizgisi ve çocukluğunda edindiği müzik arkeolojisi standartları beni oldukça etkiliyordu. Biraz da kızdırmadı değil açıkcası. Sonuçta ben de aynı şekilde çocuk yaşlarda tanışmıştım bu müzik geleneği ile ve albüm karıştırıp onu bunu dinleyerek yıllar geçirmiştim. Aynı isimlerden etkilenmiştim hatta, Louis Armstrong ve Ella Fitzgerald. Ama 4 yaşımda piyano öğrenip 15 yaşımda geceleri sahneye çıkmaya teşebbüs etmemiştim. Tabi bir de onun kadar güzel değildim. Aslında kadın da değildim en başında...

     Sonuç olarak, birazdan 2012 albümünden bahsedeceğim hatun kişi, caz dinleyiciliğimin özellikle son 10 yılını şekillendiren ve benim için oldukça önemli bir kimlik. Belki bu yüzden girizgahında tonu düşük tutup özellikle eleştirmeye çalıştım. Aslında çok da eleştirilecek bir yanı yok benim için. Herşey bir kenarda duruyor olsa, sırf sesi için kalbimdeki yeri çok ayrıdır Diana Krall'ın. Kariyeri boyunca aldığı ödüller ve profesyonel komplimanlar ise zaten benim burada yapacağım her türlü eleştiri veya komplimanı anlamsız kılacak kadar net. Ancak son albümüne gelince işler benim için değişiyor. En azından benim için. 


     Glad Rag Doll için, Diana Krall kendisi de, "Bu yapmam gereken bir albümdü ve benim yeni yönelişim değil. Geri döneceğim..." kabilinden şeyler söylemiş olsa da, bu benim eleştirmeyeceğim anlamına gelmiyor. Acaba yapması gereken bir albüm müydü, yoksa eksi caz artı geleneksel motif ve country tarzı biraz da blues sound popülerlik için bir adım mı ? Bildiğim bir tek şey varsa, bu albümden bahsederken bile caz ile ilgili yazdığımdan emin değilim. Albümdeki resimlerle ilgili olarak da, o dönemlerdeki kadınların çok daha ileri giden pozları olduğunu ve dönemi yansıtmaya çalıştıklarını dile getirmiş Krall ama bana yine popülist bir strateji kokusu verdi pozları. Yine de 47 yaşında bu güzelliğe şapka da çıkartmıyor değilim. 


     Albüm süresince, davulcu nerede diye sordum kendime. Davul gerçekten nerede ? Ne yapıyor, bir köşede kendi partisini mi veriyor yoksa o da mı country ve blues etkisine kendini fazla kaptırmış, bitse de gitsek diyor. Ayrıca zaten, neden Krall Rock'n Roll ve Blues söylüyor. Kendini borçlu hissettiğini düşünerek söylüyorum ki, ben de çocukken Rock'n Roll ve Country dinledim ama büyüyünce unuttum. Tıpkı top oynarken düşüşlerim gibi. Eğer Krall hala o düşülerden dizinde izler kaldığını düşünüyorsa, albümdeki seksi pozlara bakarak söyleyebilirim ki, belli olmuyor!.. 


     Albümde en çok hoşuma giden şey de bu resimler oldu açıkcası. Hani diyebilirim ki, eşi Elvis Costello'nun bir iki parçasını çokça sevmesem, tehlikeli olabileceğim kadar etkiledi beni resimleri. Bu işi Krall genelde müziği ile yapardı. Albüm eleştirildi, bunun ben de farkındayım. Ben eleştirmenin ötesine gidiyorum. Bu Diana Krall değil. Eğer bu Diana Krall ise, daha önce dinlediklerim değildi. 1920'lerin tarzına uygun şarkılar seçmesi ve farklı birşeyler yapması değil benim eleştirdiğim. Buna saygı dahi duyarım. Sorun albümde bir Krall dokunuşu olmaması. Piyano dışında duyduğum pek bir müzik de yok ortalıkta doğrusu. Bas çok klasik ve dikkat kesilene kadar etkileyecek hiç bir hamle yapmıyor. Davula tekrar ağız dolusu bağırmak istiyorum. Çünkü cidden orda bir davulcu değil de, kız lisesi bandosunun trampetçisi varmış gibi hissediyorum. 

     Diana Krall, bu 1920 ekolünü çok daha güzel dokunuşlarla işleyebilecek bir kabiliyet ve dokunuşa sahip. Bizde rahatlıkla bir quartet etkisi  yaratıp, bu eski parçaların caz yorumları ile karşımıza çıkabilirdi. Daha etkili davul süslemeleri ile zenginleştirilmiş, bas etkisini hissettiğimiz bir müzik ziyafeti yaşatabilirdi. O ise bir kabare sergilemeyi tercih etmiş. Dinlerken gözlerimin önünden kollarını birbirinin beline atıp bacaklarını kafalarına kadar sallayarak yana doğru yürüyen jartiyerli kızlar geçiyor. Krall kırıklığı yaşıyorum, çok daha enerji dolu ritimler, belki bir kaç değişik enstrüman dokunuşu, biraz armonika, gitar ve daha canlı baslar hayal ederken. hayal bile edemiyorum davulu tekrar tekrar düşündükçe. Ben bu albümün satış linklerini ve parça listesini paylaşırken, Diana Krall'a yalvarıyorum, lütfen fazla ara vermeden bir telafi albümü ile caz dinleyicin ile barış diyerek. 

     Dinleyici kitlesi de bu tarz ile beraber ikiye bölünmüş durumda. Benim başta karşı çıktığım nokta ise, Krall'ın bu dönüşünün yeni denemelere yelken açış ve bir perspektif genişlemesi olarak görünmesi. Sonuçta daha popüler bir tarza yelken açarken risk aldığınızı iddia edemezsiniz. Krall şu hali ile, benim için efsanevi bir caz solisti olmaktan, seksi bir pop yıldızı olmaya doğru geçiş aşamasında. Biz de onu, bu olmadığı için sevmiştik. 

     Madem ağız dolusu eleştirdin, neden yine de satış linkleri ve parça listesi veriyorsun diyebilirsiniz. Cevabı basit, ne olursa olsun Diana Krall albümüdür ve raflarda eksik kalmamalıdır. Defalarca dinlemeyecek bile olsanız, Krall divadır, yaşarken efsanedir, şimdiden klasiktir ve her albümü koleksiyonda bulunmalıdır. Bence mutlaka değerlendirmelerini doğru yapacak ve yuvaya dönecektir. Ve hepsinden öte, ne yaparsa yapsın sırf sesinin cazibesi için dinlenir...



1. We Just Couldn’t Say Goodbye
2. There Ain’t No Sweet Man That’s Worth the Salt of My Tears
3. Just Like a Butterfly That’s Caught in the Rain
4. You Know I Know Ev’rything’s Made for Love
5. Glad Rag Doll
6. I’m A Little Mixed Up
7. Prairie Lullaby
8. Here Lies Love
9. I Used to Love You But It’s All Over Now
10. Let it Rain
11. Lonely Avenue
12. Wide River to Cross
13. When the Curtain Comes Down
14. As Long as I love
15. Glad Rag Doll (Alternate version)
16. Garden in the Rain
17. There Ain’t No Sweet Man That’s Worth the Salt of My Tears (Alternate version)





YouTube bağlantıları...


Albüm parçalarından küçük kesitler içeren tanıtım.


Wide river to cross...


Eşi Elvis Costello tarafından yapılan röportaj...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder